5 Kasım 2015 Perşembe

Toplu Taşımada "Gebe Kadın" Olmak

Artık cinsiyetler de belliydi, karnım da belliydi. İkiz olmalarından sebep biraz da normalden büyük bir göbek sahibi olduğumdan hamile olduğumun dışardan bakınca anlaşılması artık çok zor değildi.

Bu noktada da toplumun hamileye bakış açısı mevzusu benim için gün yüzüne çıkmaya başladı. Bu mevzuyla ilgili olarak beni en çok şaşırtan şey, kadınların erkeklerden çok daha hassas olmaları oldu. Aslında şaşırmamak da lazım, sanırım sebebi empati!

Öncelikle metrobüsteki durumdan bahsetmek isterim. İstanbul'da yaşayanların bildiği üzre metrobüs bir yaşam alanı, bir savaş meydanı, bir strateji oyunu. Öncelikle belirtmek üsterim ki benim kullandığım güzergah Zincirlikuyu - Söğütlüçeşme arası, dolayısıyla yazacakların bu hat ile ilgili. Bahsettiğimiz hattın süresi de max. 20dk! Fakat bu 20dk'yı oturarak gidebilmek için sergilenen mücadele bir kısa film konusu olabilecek nitelikte. Kapının denk geleceği yerin hesaplanmasından tutun da kapıdan girer girmez koltuğa fırlatılan çantalara.. İttirmece sırasında ayakkabısını geride bırakmayı göze alanlar mı dersiniz, metrobüz azıcık yoldan gidecek olsa hemen kaldırımdan inip öne geçen çakallar mı dersiniz.. Anlatmakla bitmez bir macera, anlatılmaz yaşanır. Bence İstanbul'a gelen yerli ve yabancı turistlerin ziyaret edip tecrübe etmeleri gereken bir şehir atraksiyonu.

Şimdi bu durumda hamile halimde o ittirmecede ben metrobüse nasıl binebilirim ? Tabii ki de ittirmeceye girmem pek mümkün değil, orada kaybedeceğim şeylere değmez. İnsanlar itişsin, ben sonra sakin bineyim ama ayakta gideyim demek mümkün ama hemile olmaktan sebep ayakta gitmek pek güvenli değil. Göbeğimi gören bir aklı selim kişi herhalde yer verir diye düşünüyorum! Amaaaaa burası metrobüs canım kardeşim! İnsanlar o koltuğa 20 dk.lığına oturabilmek için canını dişine takmış, mücadele etmiş! Sana yer vermeleri o kadar da kolay değil!

Ben ilk zamanlar biraz çekingen davrandım açıkçası. Dedim sonuçta binmeyi ben göze alıyorum, insanlar yer vermek zorunda değil. sonra baktım.. Aaaaa baya hamile olduğumu göre göre yerinden kıpırdamayan genç nesil karşımda! Bu ortamda en insaflı kişilerse 30-40 yaş arası kadınlar! Bir kısmısının hamileliği geçirmiş olduğunu düşünerek, bu durumu empati yapmaya veriyorum. Ama durum budur. Karnımı göstere göstere bindiğim halde yer vermeyen genç adamlara ise burdan tekrar tekrar teessüflerimi iletiyorum. Naapiyim kardeşim ? Hamileyim diye işe mi gitmiyim ? Evimde mi oturayım ?

Hadi iyi ihtimalle bir insan kişi bana yer verdi diyelim.. Bu sefer de metrobüs şoförü amcalar saolsun haldır huldur kullandıkları için, bazen oturuyor olmak bile işe yaramıyordu. Neticede metrobüsten vazgeçtim, yolumu değiştirdim. Daha uzun oluversin ama sorunsuz stressiz olsun dedim ve vapur + metro kombinasyonuna yöneldim.

Vapur zaten medeniyetin gözbebeği! Canım vapur ya! Çok tatlı. İnsanlar sakin, ittirme kaktırma yok, oturmak için mücadele yok. Ortam sakin ve deniz manzaran var. Şahane! Metro ise kesinlikle metrobüstekilerden daha insaflı kişiler tarafından kullanılıyor. Metroya bindiğim anda en az 2 kişi aynı anda hamle yaparak yer veriyorlar. Canım metro, sen de süpersin! Ama yine hamle yapanların min %60'ı kadınlar.

Sonra sonra göbeğim iyice zıvanadan çıkınca kocam arabasını bana tahsis etti ve beni trafiğe mahkum etti. Maalesef her gün o köprü trafiğinde bir süre direksiyon salladım. Sonra şirket değişikliği sebebiyle araba da bir süreliğine elden gidince, karşı apartmanımda oturan iş arkadaşım Sevil ve zaman zaman da üst sokakta oturan iş arkadaşım Özgecan ile gidip gelmeye başladım.

Artık en son zamanlarda da sabah kocam yeni şirketin arabasıyla beni sabahları işe bırakıyor, akşam da Sevil eve getiriyordu. Böyle böyle ben 32. hafta sonuna kadar çalıştım o koca göbeğimle. İşte eş dost saolsun :)

Bir de kadınlar tuvaleti durumları var, onu da mutlaka anlatmam lazım! Dediğim gibi tüm toplu taşıma araçlarında kadınlar gebelere yer vermekte erkelere bin basıyolar. Hele iş bir de tuvalete gelince görün siz. Hamileyken tuvalet ihtiyacınız daha sık oluyor. Hem büyüyen göbek idrar kesesini sıkıştırdığı için hem de ağzınıza musluk dayamışlar gibi su içtiğimiz için. Umumi tuvaletlerde de ne zaman sıra olan bir tuvalete denk gelsen hemmmen "ay siz buyrun beklemeyin" tavrı ile karşı karşıya kalıyordum. Çünküüü "Kadınlar vardır! Kadınlar vardır! Kadınlaaaaar, her yerde!"

22 Ekim 2015 Perşembe

Cinsiyet Meselesi

Hamile olma ve ikiz olma durumuna alıştıktan hemen sonra "acaba cinsiyetleri neeee" merakı geliverdi. 8. hafta ile 12. hafta arasında tek bildiğimiz, tek yumurta ikizi olmalarından dolayı cinsiyetlerinin garanti aynı olacağıydı. Bundan fazlası müneccimlikti!

Ama tabii ki müneccimlik bizim kanımızda vardı ve cinsiyet tahmini için bir takım yöntemler denendi. İlk olarak çin takvimi kontrol edildi, çin takvimi bize kız olduklarını işaret ediyordu. Arkadaşlarımın bir kısmı Çin takviminin kessssinlikle doğru çıktığını iddia edip örnekleri sıralarken, "Çin takvimi ne diyorsa kesin onun tersi çıkıyor" diyip örnekleri sıralayan da bir o kadar insan vardı.

O zaman ne yapmalıydı ? O zaman tabii ki de canım kocamın "asla şaşmaz" dediği yüzük testi uygulanmalıydı! Yüzün testi neydi ? ; Efendim evlilik yüzüğünüzü parmağınızdan çıkartıyorsunuz ve bir ipe bağlıyorsunuz. Serbest salınım hareketi yapan bu ipe bağlı yüzüğü hamile göbeğinizin tam üzerinde serbestçe sallandırıyorsunuz. Hiçbir kuvvet uygulamadığınız yüzük bir süre sonra duruyor. Ve azcık bir süre sonra da kendiliğinden ya "ileri - geri" ya da "yuvarlak" hareketler sergileyerek hareket etmeye başlıyor. Eğer yüzük kendiliğinden ivme kazandığında ileri-geri hareket ediyorsa bebeğiniz erkek, eğer yuvarlak dönüşler sergiliyorsa bebeğiniz kız demektir. Peki ya bizde sonuç neydi ? Çin takvimi ile aynı sonuç ; yuvarlak hareketler sergileyen yüzük bize bebeklerin kız olduğunu işaret ediyordu.

İki farklı test, iki aynı sonuç.. Emin olmak için beklemek gerekliydi çünkü bize en doğru cevabı birkaç hafta içinde bilim verecekti. Ultrason denen alette bebeklerden birisi bize şov yapana kadar ancak bu yöntemlere bel bağlayabilirdik.

Aile içindeki durumda oldukça netti! Kocamın annesi dışındaki herkesin gönlünden ilk geçen kız olmaları yönündeki dilekti aslında ama her cümlenin sonu da "sağlıklı olsunlar da farketmez" ile bitiyordu. Çünkü biz temkinli bir toplumduk bunu mutlaka söylemeliydik! :)

Kayınvalidemde ise anlayamadığım bir erkek isteği vardı. Halbusuki kendi ailesinin tek kadın bireyi ve 3 erkek kardeş sahibiydi. Oğlu ise tek çocuğuydu. Hmmm demek ki bu kadar adamla uğraşmak yetmemiş dahasını, dahasını istiyordu!

Ben mi ? Heralde bir tek ben görüş bildirmedim. Yani benim için farketmezdi aslında kız da olsa oluur erkek de olsa olur. İkisinin de kolay ve zor yanları var neticede, ikisi de olsa bana komaz dedim.

Vee 12. haftaki kontrolde doktorumuza sinsice sorduk "acaba cinsiyetle ilgili bişey görüyor musunuz?" Kendisinden "erkek gibi görünüyor ama kesin birşey demek için erken, 16. haftada daha net konuşuruz." dedi ve ekledi "şimdi erkek dedim diye kendinizi şartlayıp da Herman Bey 12. haftada söyledi diye etrafa yaymayın sonra beni tefe koyarlar ha!" Yoook canım biz niye diyelim ki doktorumuz dedi diye :) 

Sonraki 4 hafta ise kendimizi erke fikrine alıştırmak ve erkek çocuk sahibi olmanın güzelliklerini ve avantajlarını kendimize hatırlatma ile geçti. 16. hafta geldiğinde ise heyecanla ultrasona oturduğumuzda ilk sorduğumuz şey cinsiyetleri oldu! Veeee Herman Bey 12. haftadaki gayrıresmi tahmininde yanılmadı, çocuklar erkekti! :) :) :)
Bundan sonrası cinayet sebebi! Her "cinsiyetleri neeee?" sorusuna verdiğim "İki erkek" cevabından sonra bana yönelen acıyan gözler ve teselli eden sözlerden dolayı birisine atlamam an meselesiydi. İlk andaki "Neee ikiz miii ? Ayyy yazık size" acıması ikiye katlanmış ve "Nee iki tane erkek miii? Ayyyy yazık sizeee" şekline bürünmüştü. 

Neyse işte bubnlar hep sabır öğretiyo insana :) Buna da alıştık şükür. Evet canavar gibi iki oğlumuz olacaktı ve biz bundan dolayı çok mutluyduk. Evet zor olacaktı ama zaten bize kolayı denk gelse şaşrdık!

Haa olayın bir enteresan tarafı da tek yumurta ikizlerinin %70 ihtimalle kız olması fakat bizim yine az olan %30'u tutturup erkek tek yumurta ikizi yaratmayı başarmamızdı. Tüm ihtimalleri kombinasyon permutasyon yaptığımızda ise gelinen son noktada tek yumurta ikizi iki erkek olma ihtimali %0,012 idi. Yazıyla yazıyorum : Binde bir nokta iki. İşte biz bu ihtimali tutturmuştuk çünkü bence mükemmel kombinasyon aslında kocam ve bendik!!! :) :) 

15 Ekim 2015 Perşembe

Monokoryonik Diamniyotik gebelik ve zart zurtları

Doktor bize bebekler için ikiz dediğinde ikizler hakkında hiçbir şey bilmiyormuşuz meğer! Evet akla gelen ilk soru - ki bizim de aklımıza ilk bu gelmişti - ailenizde ikiz var mı ? Aslında başkalarıyla konuşurken galiba akıllarına gelen ilk soru "tüp bebek mi?" oluyor sanırım ama neyse herkes cesaret edemiyo sormaya :)

Şimdi efenim ikizler ikiye ayrılıyor ama tüp ve doğal yollu ikizler olarak değil. Tek yumurta ve çift yumurta ikizleri olarak. Tek yumurta demek tek bir döllenme olmuş ve döllenen yumurta birkaç gün içinde ikiye bölünmüş demek. Çift yumurta da iki adet sperm gelmiş ve iki adet yumurtayı döllemiş demek. Çift yumurta ikizlerinde genetik etki söz konusu, yani sizden önceki nesillerde ailenizde ikiz varsa size etki edebilir. Fekat bizim öğrendiğimiz kadarıyla tek yumurta ikizinde genetik bir etki yok, olay tamamen şans. Tabii ki bu şans faktörlerini arttıran gebenin yaşı, doğum kontrol hapı kullanımı vs. gibi faktörler var ama tıbbi oluşum olaraktan anne rahminde sonradan bölünen tek bir döllenmiş yumurta söz konusu. Bu sebeple de aynı yumurtadan 2 tane oluşuyor, yani genetik olarak birbirlerinin tıpkısının aynısı iki insan oluyorlar. Sanırsam parmak izleri bile bir oranda aynı falan olabiliyormuş, onu ben bilemem. Ama bildiğim diğer konu da cinsiyetlerinin kesin aynı olduğu.


Çift yumurta ikizi dediğimiz kardeşler de iki farklı döllenme olduğu için farklı zamanlarda doğmuş iki kardeş kadar benzerlik gösteriyorlar. Ama yine ayn rahimde aynı zamanda birlikte büyüyorlar sadece genetik olarak birbirinin tıpkısının aynısı olmuyorlar. Tüp bebek olan arkadaşlar da bu grupta değerlendiriliyor, farklı iki döllenmenin sonucu olarak hayat buluyorlar.
Bizim cücükler tek yumurtanın eseri, yani tek döllenme sonrasında benim naçizane bedenim bu döllenen şeyi ikiye bölüyor. İkiye bölünmenin gerçekleşmesi de farklılık gösteriyor. Birincisi iki farklı plasenta ve iki farklı kese oluşabiliyor ki bu en risksiz olanı. Her bebeğin kendi beslenme yeri var plasentaları ayrı gayrı ve birbirlerinin hakkını yemek diye bir durumları yok. İkincisi ve en çok görüleni tek plasenta ama çift kese (aha bizimki bundan) yani tıbbi ismi Monokoryonik Diamniyotik. ( Mono=tek, Di=iki - Tek plasenta, iki kese ). Yani bebeler aynı yerden besleniyorlar ama kese olaraktan kendi keseleri mevcut. Doktorumuzun tabiriyle aynı köke bağlı iki agaç gibiler. Üçüncü versiyon ise hem plasentanın hem de kesenin aynı olması ki bu durum en yüksek riski içeriyor.

Tek plasenta iki kese olmasının riski de bebeklerin büyürken birbirlerinin hakkından çalması durumu yani bebeklerin birisi büyürken diğeri küçük kalabilir. Aralarında direk bir kan bağlantısı olduğu için ikisinin arasında kan geçişi olur da birisi alıcı diğeri verici olursa, verici olan kardeşin hayatı riske girebiliyor. Bu durum farklı haftalarda gerçekleşebiliyor ama bir yandan tedavisi de imkansız değil. Bir lazer tedavisinin söz konusu olabileceğini bir yerlerde okumuştum. Amaaa ama ama işte tüm bu durumun olma ihtimali sadece ve sadece %10! Yani siz kalkıp da %90'ı bir kenara bırakıp bu %10 için kendinizi helak ederseniz yazık edersiniz.

Ben hep şöyle düşünmeye çalıştım : Ben bu durum için ne yapabilirim ? Cevabım şu oldu : İyi beslen, stresten uzak dur, egzersiz yap ve şu anda kal. Yani şu anda bir sorun var mı ? Hayır yok. O zaman ilerde ne olacağıyla ilgili kuruntu yaratmaya gerek var mı ? Hayır yok! Acaba sorun olur mu diye endişe etmekten o anın keyfini kaçırmamak lazım. Neticede benim etkileyebileceğim bir durum söz konusu değildi, öyleyse ben sadece elimde olan kadarını yapabilirdim. Evet tabii ki kolay olmuyo ama imkansız değil, bence deneyin :)

Doktorumuz durumu yakından takip ediyor ve ikizlerin arasındaki gelişim farklarını gözlüyordu. Kiloları arasındaki farkın %20'den fazla olması durumu riskli hale getirebilirdi. Sanıyorum bir ara 800 gr ve 1000 gr oluvermişlerdi biz de biraz gerginleştik acaba açılır mı fark diye ama 10 gün sonraki kontrolde minik adam farkı kapatmak için atağa geçmişti bile. Onun dışında da zaten normal bir gebelikten daha sık kontrolde olduğumuz için kendimizi doktorumuzun ellerine teslim ettik. O var diyosa vardır, yok diyosa yoktur arkadaş. Adam yıllarca okumuş konunun uzmanı olmuş, saygı duymak lazım. Sanırım doktor seçiminde de en önemli unsur bu. Doktorunuza itimat ediniz!

Haaaa sen hiç mi başka doktora gitmedin derseniz, ben bile onu bir kere yaptım bak! Öncelikle detaylı ultrason için direk kendi doktorumun yönlendirmesiyle aynı hastanedeki Perinatoloji ( riskli gebelik ve doğum ) profesörü Alin Hanım'a gittik. Sanırsam 20. haftadaydı ve aslında bu herkesin yaptığı birşey. Daha detaylı renkli menkli bir makinada bebeğinizin ıncığına cıncığına kadar görüp anlattıkları bir olay. Bir de suratını gösteren fotoğraf almanız mümkün oluyor. Aay herkes de bu foto için "vallahi orda ne görürseniz çocuk aynı o şekilde doğuyor" dedi ama bence o fotoğraftan bir tip görebilenler biraz iddialılar :)

Detaylı ultrason için gittiğimizde yine eşim beyfendiyle birlikte girdik içeri, ben yatağa kuruldum doktor hanım geldi ve klasik ultrason başladı. Çocukların idrar kesesinden böbreğine, kalın bağırsağından safra kesesine kadar her şeylerini gösteriyor sayın doktor. Göstermesine gösteriyor da acaba ben görebiliyor muyum sen bi sor! O ne arkadaş! Ben ne anlarım bağırsaktan, sidik torbasından ya. Tamam herşeyin yolunda olduğunu bilmek rahatlatıcı ama ekrana şaşkın gözlerle bakmaktan başka anladığım birşey de yok ki! Bi de oda karanlık, ben uzanmışım rahatım yerinde! Yeminlen uykum geldi. Rica edicim bana ruhsuz anne falan demeyin vallahi atarım kendimi pencerelerden. Zaten bir karında iki tane velet var sıkış tıkışlar ve minicikler. Bir de onların iç organcıklarını ekranda görünce algılayamıyo olmam bence çok normal. Haaa bak omurgalarını çok güzel gördük mesela ona diyecek lafım yok! Omurga çok net bişey, tane tane görülüyo. Ama benim için mühim olan yine işin sonunda doktorun "herşey yolunda" demesi. Bir de çocuk 2 tane olunca toplamda 1 saate yakın sürdü detaylı ultrasonumuz ve neticesinde Alin Hanım "herşey yolunda" dedi :) Ayrıca verdiği fotoğrafları da aha aşağı koyuyorum. Bence normal bebek yani işte buradan tip analizi yapmak pek mümkün değil. Tabii cınım iki bebek olduğu için detaylı ultrason maliyetimiz de X2 oldu.. Onu da buraya not olarak düşeyim dedim. Zira detaylı ulrtasaon dediğin zaten başlı başına bir servetmiş. Neyse herşey o "herşey yolunda" lafını duyabilmek için.

İkinci farklı doktor maceramız da var tabii! Herkesler ısrar etti illahi de ikinci bir doktor görsün, riskli diyosunuz da ya gözden birşey kaçarsa bilmem ne diye. Neden yaptım hala tam olarak bilmiyorum, işte o anın duygusallığıysa demek.. Haaa tabii bir de o ara kendi doktorumla ufak bir gerginlik yaşamıştık biraz da ona yedekleme için gittik biz bak şimdi hatırladım.

Neyse efendim gittik Murat Bey'in Nişantaşı'ndaki muayenehanesine, bu sefer validemle. Doktor bey durumu anlamakta biraz zorlandı sanırım, önce bi yeni gebe muamelesi yapıp "şu kadar kilo alman lazım" falan diye başladı sonra uyardık da bi toparlandı. Kendisi bizi detaylı ultrasona aldı ve incelemeye başladı. Çünküüüü en sevdiğimiz şey detaylı ultrasondur! Neyse bu sefer biraz daha kısa sürdü (Ve tek bebek parası aldı, insaflı adammış!) ve neticede bir tane daha "herşey yolunda" duyduk. Yalnız bu ikinci doktorumuz bebeklerin eski ultrasonlarını pek de incelemeden teşhis değişikliği yapmaya kalktı. Bebeklerin tek yumurta değil çift yumurta ikizi de olabileceğini ve iki plasenta, iki kese olduğunu dolayısıyla herhangi bir riskin olmadığını iddia etti. Evet. Ne desem bilemedim.

Bu durum pek hoşumuza gitmedi tabii hem başından beri takip eden doktorumuz hem de perinatoloji profesörü aynı şeyi söylerken şimdi birisi kalktı başka birşey dedi. Neticede ikinci teşhis daha kötü bir durumu işaret etmediği ve bebeklerin gelişimine dair "herşey yolunda" olduğu için bu durumu görmezden gelmeye ve bildiğimiz yolda ilerlemeye karar verdik. Sonuçta iki tane bebek var içerde, ikisi de sağlıklı ve gelişimleri normal. Ve ultrasondan zerre anlamayan ben bile 8 haftalıkkenki ilk ultrasonda bu veletlerin aynı plasentada olduklarını gördüm. ( İlk yazımda o görüntüyü koymuştum vallahi siz de bakabilirsiniz :) )

Ne maceralar, ne maceralar.. Hayatımda toplasan bu kadar doktora anca gitmişimdir heralde ama bu süreç boyunca hastane yollarını aşındırdık resmen! Bu arada kontrollere doktor muayenehanesinde değil de hastanede gitmiş olmaktan çok memnun kaldım. Zira bir test yapılacağı zaman hoop üst kattan kan aldır, sonuç çıkınca hoop doktor sistemden görsün seni arasın haber versin işleri gayet pratikti. Bir de İstanbul Florence Nightingale Hastanesinin kadın doğum kliniği direk SGK sistemine bağlantılı olduğundan doğum izni raporlarını falan da aşırı kolay hallettim. Çalışabilir raporu lazım dedim, hoop sistemden yaptılar. Çalışamaz raporu lazım izne ayrılıcam dedim, hoop sistemden raporlu yaptılar ekran görüntüsü yolladılar. Ben kendi sistemimi sevdim ve tavsiye de ederim sayınlar.

3. Ay

İlk 2 ayı şuursuzca geçiren aile olaraktan 3. ay boyunca aşırı dikkat ve özen gösterdik tabii ki herşeye. Ama beni en çok zorlayan şey akşamları üstüme çöken uyku hali oldu.

Ben kiii hatta biz kiii akşamları evde oturmayan otursak da yalnız oturmayanlar olarak bir de baktık yemekten sonrası uyku saati oluvermiş. Haa bu psikolojik midir yoksa hakkaten gercek uyku gelmesi midir onu bilemem ama akşam yemeğini yedikten sonra evdeki tek koltukta bir yatışım var, evlere şenlik.

Aaa canım yaa film mi izlesek acabaaa. Hee tabii tabii kesin izleriz, 3. dakikadan sonra ben kayıyorum. Hayır sıkıntı şu ki evde uzanılabilecek koltuk kıvamında tek bir parça olduğu için ve onu da ben işgal ettiğim için canım kocam bir ay boyunca açıkta kaldı. Aslında benim için aldığımız Eames koltukta tünedi adam yazık 1 ay boyunca!

Ama korkacak bişey yok tam 3. ayın bitiminde o uyku halinden de kurtuldum ve normal hayata geri döndüm. 3. ay bitince tabii artık insanlara hamileliğimden bahsedebilme özgürlüğüne de kavuştuk. Zira testler normal, bebekler gayet tutunmuş içerde ve de rahim ağzı kapanmıştı. 1 ay bekledikten sonra gittiğimiz ilk doktor randevusunda hala benzer bir çaylaklık vardı üzerimizde.

12. hafta kontrolünde kan alındı ve ultrasonla bakıldı. Yine ultrasonik bilgilerden hiçbirşey anlamadık tabii ki. Ama bizim için tek mühim olan şey doktorumuzun "herşey yolunda" demesiydi. Hiçbir kontrolden sonra raporlarımızı başkasına da göstermek ya da çıkan değerleri internette araştırmak gibi olaylara girmedik. Bu sebepten aşırı rahat olduğumu düşünebilirsiniz, evet öyleydim. Olmasa mıydım ? Olmasan ne olucak ? Sanıyo musunuz ki internette şahane bilgiler var ve bir anda uzman kişi oluyor bilgiyle donanıyorsunuz! Ben size diyim internet saçmalıklarla dolu.

Monokoryonik Diamniyotik olduğunu - yani tek plasentadaki tek yumurta ikizleri - ilk öğrendiğimizde o hatayı bir kere yaptım ve neymiş acaba da bunun riski diye Google'a bi sordum. Sormaz olaydım! Arkası depresyon! Ve tabii ki de hemen kapattım. Evet doktorum zaten riskten bahsetti ve konuyla ilgili benim yapabileceğim tek şeyin iyi beslenip strese girmemek olduğunu söyledi. Geri kalanla ne yapabilirim ? Ay dur ben bunu sora ayrıca yazayım hatta tıbbi bilgi de yazarım.

Neyse işte 1 ay daha geçti 1 kontrolü daha atlattık ve artık işyerine bilgi verme zamanım geldi. Ve önümde yine aynı kalabalık ekiple bir seyahat var ; bu sefer istikamet İzmir!

Gitmeden önce yöneticimle ve insan kaymaklarıyla konuyu paylaştım. 2 kız evlat sahibi yöneticim dolan gözleriyle beni hayretlere soktu, bir duygusallaştı adam kesin akşam gidip kızlarına sarılmıştır. Dedim ki ekiple de en kısa zamanda paylaşıcam durumu, şimdilik sende kalsın.

İzmir'e giderken de Ankara ile benzer bir stres yaşandı tabii  aman dedektörden geçtim de kim gördü de kim görmedi falan filan. Ama asıl mesele artık hafiften öne doğru hamle yapan göbeğimdi bu sefer. Tamam belki de yoktu ama ben öyle sanıyordum :) Bir de bu sefer daha içmeli oynamalı bir akşam yemeği programı vardı, ondan da sıyrılmam gerekiyordu..
İlk gün saha ziyaretleri ikinci gün toplantı olan programın ilk gecesinde daha da kalabalık bir ekiple rakı-balık sefasına gittik. Usuuulca masanın dipteki köşesine doğru yola çıktııım ve içki içmeyen birkaç kiliyle tesadüfen yanyana düştüüüm. Çok güzel, kamuflaj hazır. Gecenin sonunda masada sadece 1 kişiye söyleyebildim ve o ortamı hayatım boyunca unutamıycam. Düğünümüzde de çalmasına engel olamadığım "tavukları pişirmişem anamı da komşuya göndermişem" isimli güzide iarkımız eşliğinde yerlere çömelme anındaydık.. Yanımdaki Mert arkadaşıma "ay ben daha fazla böyle oturamicam kardeş" dedikten sonra hamile olduğumu söyledim. Bu anı kayıt altına alınsın. Daha fazla lafım yok, teşekkürler.

Ertesi gün de tüm ekibi birlikte yakaladığım bir anda haberi verdim, rahatladım. Sonrası zaten çorap söküğü gibi gelirdi, dert etmeye saklamaya gerek yoktu.

Bundan sonrası neydi ? Bundan sonrası çocukluların hikayelerinin ve önerilerinin dinlenmesi, ah vah ikiz çocuklan naapçan sen yavrum yazık diyenlere sabır gösterilmesi ve her yerde çocuk mevzusunun açılmasına alışılmasıydı.

28 Eylül 2015 Pazartesi

Gizli Ajan ve Dünyayı Kurtaracak Sırrı : "O bir hamile"

İlk adaptasyon sürecini bu tip kafa karışıklıklarıyla atlattık. Tamam artık rutin beslenme düzeni başladı, sabahları yumurta, süt peynir yeniyor, meyve eksik edilmiyor, sebze yemeklerinin bini bir para. İlk aşama kıyafet sorunu da sadece psikolojik seviyede olduğu için zaten bir anda olacak iş değil, zamanla mücadele edilecek.

Bir sonraki aşamada insanlardan bu durumu saklama stresi geldi. Şimdi bu gebelik denen sürecin ilk 3 ayında düşük riski varmış. Ki bundan detaylı bahsettim, bizimkiler ilk 2 ayda o şartlara nasıl dayandılar henüz bilebilen yok! Yine de 3. ayın sonunda sanırım rahim ağzı tam kapanıyor da düşük tehlikesi oldukça azalıyor. Bu süreçte de "aman herkese söylemeyelim" durumu var. Şu anda saçma gelse de o zaman bi sakınma durumu oldu bende de açıkçası. Değişik bir psikoloji. ( serbest çağrışım : bir felsefe idiotloji! )

Tabii bu arada hayat normal akışında devam ediyor, yani ben işe gidiyorum, seyahatlerimiz falan oluyor. Plaza girişlerini de kendimce yalan dolanlarla hallediyorum ama yani bi "yalan mı söylüyorum acaba" tedirginliği var insanda. Sanki birisi anlayıp sorsa "yok canım ne hamileliği" diyerek geçiştirmeli miyim yoksa "aa evet nerden bildin?" diyip nasıl belli olduğunu anlayıp bir yandan dürüstlük mi yapmalıyım bilemiyorum. Ne saçmalık yahu! Sanki kötü bişi olmuş ya da dünyayı kurtaracak sır bendeymiş de gizli görevdeymişim gibi!

Hamileliği öğrendiğimizin hemen ertesi haftası bir Ankara iş seyahati gerçekleşti. Ekipçe Ankara'ya gidiyoruz, bir gece de konaklıycaz. İşim daha zor çünkü aşılması gereken havalimanı geçişleri var, saha ziyaretleri sırasında alışveriş merkezlerinin güvenlikler var, bir de içki içmeden geçirmem gereken akşam yemeği var! Krize gel.

Havalimanı güvenlikleri ciddi, hamile olduğumu gösteren raporu cüzdanıma katladım koydum. Hamileyim diyerekten makinadan geçmiycem, gerekirse raporu göstericem. Bir de insanlardan önce gideyim diye normalde uçağa 30dk kala havalimanına giren ben, 1,5 saat önce kapıdayım! Neden ? Ekipteki diğerleri gelmeden gireyim de güvenlikten geçmediğimi görüp hamile olduğumu anlamasınlar çünkü dünyayı ben ve bebeklerim kurtarıcaz!

Taksiyle geldim, Sabiha Gökçen'in kapısında etrafıma bakınıyorum. Tanıdık varsa ona göre bir numara çekicem! Kendimi o halde görsem gerçekten acemi ajan sanabilirim! Neyse etraf temiz, giriş yapabiliriz.Tek gece konaklamalı olduğu için çantam zaten küçük, koyuyorum güvenlik bandına. Ben yandan geçicem ve güvenlik beye diyorum ki "ben hamileyim"! Aman tanrım! Birisi daha öğrendi! Neyse kimseye söylemez zaten adımı da bilmiyo, rahatla Ceren. Tamam sakin. "Böyle yandan buyrun" diyor ve makinanın öbür tarafındaki hanım güvenliğe sesleniyor "X Hanım elle arama lütfen!" Makinanın yanında hızlıca süzülüyorum ve X Hanım beni elle arıyor. Elle arama dediği de miting alanı girişlerinde daha çok ellenmişimdir yani işte baktın mı baktım. Aaaa baktım bu iş çok kolay oldu rapor falan da soran yok, çok şahane. Kimse de görmedi ve ilk engel başarıyla atlatıldı.
Derkeeeeen kafamı sola çeviriyorum ki "Aaaaaaaaaa Aslı" diye ekipten arkadaşımı görmem bir oluyor. Kardeş sen neden bu kadar erken geldin ? Ama kız da haklı taa karşıdan geliyor trafik olur diye erkenden gelmiştir. Benimkinden daha mantıklı bir sebep. Neyse bir önceki güvenlikten geçmiş sanırım, beni görmüş olması çok mümkün değil. Peki benim paniğim nedir ? "Yaaaa ben de online check-in yapamadım o yüzden erken geldiiim." gibi gayet gereksiz bir açıklama. Aslı ne bilsin sen normalde geç mi geliyosun.. Aslı neden senin online check-in yapmamış olmanla ilgilensin ? Neyse ki hepimizde sabah mahmurluğu var da salaklığım arada kaynıyo.

Nasıl oldu hatırlamıyorum şimdi ama bir şekilde ikinci güvenlikten yalnız geçtim yine. Aslı'yı nasıl sattığımı unutmuşum bile bak nasıl paniklediysem ikinci güvenlik öncesi. Sonra oturdum bi kahvaltı yaptım çünkü Pegasus saolsun yemek vermiyor ve benim kendimi açlıkla sınamamam gerekiyor. Bu noktadan sonra herşey normal çünkü ortamda saklanması gereken veya gerginlik yaratacak bir durum beklenmiyor.

Neyse gittik indik uçaktan, bayiimize toplantıya gittik, ordan sonra saha ziyaretleri yapılacak. Nedense alışveriş merkezlerinin girişlerindeki dedektör beni çok tedirgin etmiyor. Kaçabildiğim birkaçından yine telefonla konuşma numarasıyla arkada kalaraktan yandan geçiş yapıyorum ama arkadaş bir minibüs dolusu insanla geziyoruz, işim çok zor!

Asıl tantana akşam çünkü benim böyle bir akşamdaki yemekte içki içmemem normal değil, kesin anlayacaklar! Yani ben öyle düşünüyorum tabii ki. Akşama güzel bir mekana yemeğe gidildi ama neyse ki tek "içmiyim ben bu akşam" diyen ben değilim, sandığımdan daha sakin atlattım içmeme durumunu. Ama Recep arkadaşım şarabın tadını o kadar övdü ki yani bir yudumla tadına bakmak zorunda kaldım! İçimden de aynı derece saflıkla diyorum ki "bak sonuçta bir yudum da olsa içtim, tamam şüphelenmezler!" Çünkü heeeerkesler beni gözlüyor "acaba sıradışı birşey yapacak mı?" diye! Çünkü dünyayı kurtaracak sır bende ve tüm ekip karşı tarafın ajanı! Açık vermemem lazım!
Yemek sonrasında devam etmek isteyenlere katılamayışımdan dolayı gözyaşlarımı içime akıtıyorum çünkü erkenden bastıran uyku bana geçit vermiyor. Ayrıca daha ertesi günkü sunumum bitmemiş!

Ertesi gün tüm gün toplantı halinde olduğumuz için kendi içimde sükunetimi koruyorum, zaten anlaşılabilecek bir durum yok. Yeme içmede sıkıntı yok. Sadece dönüşte Ankara havalimanı güvenliğinden geçmek zorunda kalıyorum tabii topluca hareket ettiğimiz için. Ama aşşşırı sakinim çok cool bir insanım. Kim hamile ? Ben mi ? Teheh! Artık paniğini saklayabilen bir profesyonelim ben.

Ve ilk haftaki badire bu şekilde atlatılıyor. Neyse dünyayı kurtaracak sır hala bende ve gizli! Hamile olduğumu birkaç güvenlik görevlisinden başka kimse öğrenemedi.. Mission Completed!

12 Eylül 2015 Cumartesi

Bugün ne giysem? Acaba karnım belli oluyor mu?

Hamile olduğumu öğrendikten sonra bir de bunu saklama operasyonu söz konusu. İlk 3 ay düşük riski de olduğu için mümkün olduğunca az insanla paylaşmak, ilerdeki olumsuz koşullardan güya bizi koruyor. İyi de şimdi insan böyle güzel bir haberi nasıl saklar ?

Tabii ki de birkaç yakınına söylüyorsun ki en azından deşarj olabilesin! Fakat asıl meselelerden birisi kurumsal bir şirkette çalışıyorken bu durumu saklamaya çalışmak. Plaza insanısın, çıtı pıtı giyiniyorsun, hareketli bir hayatın var, saçların kızıl ve her sabah metal dedektöründe aranıyorsun. İste bunların hepsine birer çakallık bulman gerekiyor.

Öncelikle tipin, tarzın ve kıyafetlerin.. Bir önceki yazıda şöyle bir üstünden geçtiğimiz üzre, doktor tavsiyesi dar giyinmemek yönünde fakat gardrobun son moda daracıklarla dolu.. Hadi seni kurtarabilecek birkaç elbise var diyelim, birkaç tane de lastikli pantolon ve gömlek falanla idare ettin. Bir de seni bekleyen gardrop önü depresyonu durumu var. Bir dolap dolusu kıyafetin varken bile "bugün ne giysem" durumuna giriyorduk fakat simdi elimizde çok daha az alternatif var ve geride kalanlar çok daha şık şeyler. Üstelik yaz gelmiş, rengarenk giyinmeler başlamış, geçen sezonun sonunda aldığın o hiç giyilmemiş topuklu ayakkabını da giymenin tam zamanı!

İşte orda dur bakalım topuklu plaza canavarı.. Bi kere hamilelerin dengesi bozuk olurmuş, tuvalette ayağın kayar düşersin falan. Bir kere o topukluları bi rafa kaldır. Ya da en iyi ihtimalle kalın ve kısa topuklular bir süre daha kalabilir eğer için rahat edecek ve giyebileceksen. Geçen sezon aldığın o caanım ayakkabı bir sezon daha bekleyecek, onu bi bil. 

Ayrıca kimse senin hamile olduğunu falan anlamaz, orda da bi rahat ol. Zaten 2 ayda göbeğin de çıkmadı, en fazla yemeklerden sonra kendini biraz şişmiş hissediyor olabilirsin. Elindeki 3 pantolunu ve 2 elbiseyi birkaç hafta evire çevire giyebilirsin. Üstelik ben ikiz bebek beklediğim halde üçüncü ayda karnım falan çıkmadı. O yüzden biraz sakin lütfen.. 

Şimdi bunların üstünden zaman geçmişken anlatmak daha rahat tabii ki ama inanın sabahları yaşadığınız bu hissiyatta yalnız değisiniz. Kimse değilse ben anlıyorum arkadaşım ben de aynen yaşadım bunları, ondan diyorum "take it easy". Her zamanki kadar güzelsin, giydiklerin hala çok yakışıyor, ayrıca makyaj ya yapabilirsin, takıp takıştırabilirsin. Üstelik annelik sana yaradı bak aynaya biraz daha dikkatli bak! Gözlerini kıs şöyle bi. Hala seksisin, belki daha bile kadınsın, belki biraz daha olgunlaştın. Herşey yolunda!

Konu o güzelim kızıl ya da sarı saçlarına gelinceeee. Bende kızıl olanlarından vardı, hatta turuncumsu ve de asıl rengim oldukca kahverengi. İlk zamanlar saçımı boyatamadığım için tabii ki zamanla dipleri çıkmaya başladııı. Ama neyse ki 2 milim dibi çıkınca boyatan birisi zaten olmadığım için bu durumla çevre pek alakadar olmadı. Siz de bir süre "aayy evet şekerim hiç fırsatım olmuyo vallahi bir de yeni renk mi denesem diye bakınıyorum" gibi saçmalıklarla meraklı kalabalığı kendinizden uzak tutabilirsiniz. Ben 4. ayımda saçımı boyattım, organik boya kullandım ve kendi doğal rengime döndüm sürekli boyatmamak için. Bu konuda farklı doktorların farklı yönlendirmeleri olabiliyor, benimki 3. aydan sonra yallah dedi ama kimisi 20. haftaya kadar boyatma diyormuş ben duyduklarımın yalancısıyım. Bence orda mühim olan amonyak koklama olayı. Bebelere kimyasal kokulu nefesler almayalım falan diye sanırım. İşin uzmanı değilim, ancak yaptığum kadarını anlatabilirim canım ben. Kuaförüm Osman Can Bulat beyefendiye "sende organik boya var mıydı" diyince de zaten heme leb demeden leblebiyi anladığı için durumun normal olduğunu gördüm. 

Evet boya isini de hallettik mi ? Şimdi o plazanın girişindeki metal dedektörlerine değinelim. Tabi ki önce doktor civanıma sordum ne yapalım bu girişteki dedektörlerde diye. Dedi ki "geçmesen iyi olur ama geçersen de çok kritik değil, uyuz bir güvenliğe denk gelirsen kasma." Bizim plaza ise İstanbul'un en eskilerinden birisi olmakla birlikte, güvenliklerinin uyuzluğuyla meşhurdur. Kendisi Maya Akar Center olur. Dedim canım hamileyim ben geçerken zımbırtıyı kapatır mısınız? Dedi ki bina yönetimine insan kaynaklarınızdan hamilelik raporu gitmesi lazım, ancak o şekilde kapatabiliriz.
Evet ilk öğrenecekler belli oldu :)

Zaten de İK'daki yakın arkadaşıma söyliycektim. Sirketten söylediğim 3 kişiden birisiyle işi halletmiş olduk. Diğer ikisi de arkadaş kadrosundan :) Fakat tabi bir de plaza kapısından girerken diğerlerine yakalanmama kovalamacası başladı. Sabah gelirken sağımı solumu kolaçan ediyorum, bizden kimse yoksa rahat rahat girip dedektörü kapattırıyorum. Birisiyle denk gelirsem de "ay ben bi telefonla konuşçaktım sen çık yukardan görüşürüz" diyerekten oyalanıyorum. Ama tabii mesela öğlen cümbür cemaat yemeğe gitmişiz, dönüşte o dedektör bana uzaktan bakıyor ve yanımda şirketin yarısı var. Hemen kocama bi mesaj çakıyorum "canım beni arar mısın" diye :) Ve yine "ben telefondayım siz çıkın" işareti çakarak o durumdan da sıyrılıyorum.

İşte bunlar hep macera hep komiklik :)))))

31 Ağustos 2015 Pazartesi

Değişen Günlük Hayata Adaptasyon

Doktor Bey haberi verdi yolladı. Biz de annelere babalara söyledik. Habere de alıştık sayılır. Buraya kadar herşey tamam. What is next ?

Gebelik denilen süreçte özellikle ilk başlarda eğer ekstradan bir risk falan yoksa ayda 1 kontrol durumu var. İlk başta bana çok garip geldi. Yani içimde iki tane canlı olduğunu öğrendim, sonra 1 ay boyunca hiçbişey görmeden duymadan normal hayatıma devam etmem bekleniyor. Aman ne güzel.

Güzel ama hiç kolay değil :) Öncelikle hemen beslenme alışkanlıklarımız değişiyor. Sabahları kahvaltı yapmayan, ofise gidince sandviç yiyen ben, artık sabahları biraz daha erken uyanıp süt-yumurta-peynir-zeytin gibi geleneksel kahvaltı soframızın güzide elemanlarıyla kahvaltı yapar oldum. Gün içinde meyve seanslarına dikkat eder oldum ve cevizdir,bademdir, yoğurttur falan bunlarla biraz daha yakınlaştım.

Bir de spor meselesi var tabii. Benim sevgili eşim tam bir spor delisidir. Hayatının çeşitli dönemlerinde farklı sporları denemiş ama asla sporsuz kalmamıştır. Biz aşna fişna dönemindeyken ata binerdi ve çok bilindik salonlardan birinde çılgın kardiyo ve strength derslerine girerdi. Hatta bilmem hangi ülkede iron man yarışlarına falan katılmaktan bahsediyordu bir ara.

Peki ya ben ? Hayatımda spordan genelde uzak durdum. Lisedeyken voleybol oynadım bayanların çoğu gibi. Sonrasında "ay ben kilo aldım galiba" dediğim dönemlerde sabah koşuları, akşam yürüyüşleri falan oldu dönem dönem. Bir ara pilates yapmaya kalktım, arkadaşlarla gidince gülmekten dersten pek faydalanamadık. Yoga da denedim ama çok sıkıldım. Salona gitmeyi hiç sevemedim, koşu bandında olduğum yerde saymaktan sıkıldım. Sonra önünde ekranlar falan olan koşu bantları varmış bir ara dizi izleyerek koşu bandında oyalandım.. Yani geldiğimiz noktada kocam hayatıma girene kadarki boş çabalarımın tümü "muş gibi" gözükmekten ve ufak denemeler olmaktan ileri gidemedi.

Canım kocam bana birlikte olduğumuz 3 yıl boyunca sürekli spor yapmam için her türlü imkanı sağladı. Beni gaza getirecek her türlü denemede bulunduysa da "insan istemeyince olmuyor arkadaş!" En son yine işyerinden arkaaşlar gidiyo diye Jatomi'ye yazıldım, bir de havuzu deneyeyim, yüzmek belki daha az sıkıcıdır dedim. Hatta gittim su geçirmez kulaklık aldım müzik dinleyerek yüzerim ooohh dedim. İşte tam bu deneme aşamasındayken de hamile kaldım.

İnsan kendi için olunca mızmızlanıyor da, içinde başkaları varken onların da sorumluluğu binince bir vicdan yapıyor.. Tabii gebeyken fitness falan yasak. Yürüyüş yapabilirsin, pilates, yoga ya da yüzme mümkün (o da sırt üstü). Pilates ve yogayla geçmişimizde pek anlaşabilmişliğimiz yoktu o nedenle hazır yüzme şampiyonu olmayı aklıma koymuş ve ilk başta parkuru sadece gidebiliyorken performansımı iki katına çıkartmış ve git-gel yapabilir hale gelmişken, işe burdan devam edeyim dedim.

Haftada 3 günle başlayan performansım, uzun süre iyi de gitti aslında. Sırt ağrılarıma falan iyi gelidi ileriki aylarda. Fakat ben o kadar şampiyonluğa oynarken birden yaşlı teyzeler gibi sakin sakin sırt üstü yüzmeye başlayında baya küme düşmüş gibi de oldum. Neyse.. Buna da alıştık.

Spor meselesini de çözdükten sonraaaa olay daha kadınsı meselelere vardı ve kıyafetlerle olan savaşımız başladı.. Hamileliğimi öğrenmeden bir önceki haftasonu aldığım yaz yeşili kumaş pantolonum ve 2 adet kot pantolonumla hayatımızı nasıl sürdüreceğimize karar vermeliydik. Çünkü doktor demişti ki ; dar şeyler giyme, karnını sıkıştırma! Peki bu mevcut gardobumla nasıl mümkün olacaktı ? Neyse ki imdadıma beli lastikli etekler ve pantolonlar yetişti. Böylece iki yeni pantolonla günümüz modasından ayrı kalmadan bir süre idare edebilecektim. Hemen ufak bir alışveriş sonrasında karnım çıkana kadarki kreasyonu tamamladım. Beli lastikten ve gömlekten bir süre daha ileyebileceğimiz netleşti.

Evet.. Bu sadece bir başlangıçtı, ama herşeye çözüm bulmak mümkündü. Ya da biz öyle sanıyorduk..

Hayata Tutunmak Bizim İşimiz!

Hamilelik haberini aldıktan sonra, sanırım aklımıza ilk gelen şey çocuklardan haberdar olmadığımız o 8 hafta boyunca ne yaptığımız ne yiyip içtiğimizdi.. Şöyle özetleyeyim ;

* Doğum günümde sevgilim bana ralli kursu hediye etti Volkan Işık Academy'de 1 tam gün VolkiCar kullandım. Ee biraz sarsıntılı oldu tabii
* Hemen ardından bir Dubai iş seyahatim oldu 1 haftalık. Akşamları bir miktar alkol aldığım doğrudur.
* Düğünden önce bekarlığa veda yaptık, orda da sarhoşluğa yaklaştığım doğrudur.
* Düğünde olanların bir kısmını hatırlamıyorum bile..
* Balayı için Japonya'ya 13 saat seyahat ( Rusya aktarmalı )
* Japonya'da 13 gün boyunca bilimum atraksiyonlar - sabahtan akşama kadar yürümek, bol bol sushi, her türlü çiğ balık tüketimi, bir miktar alkol alımı
* Balayı dönüşü 13 saat seyahat ve aktarmada aksilik sebebiyle Rusya'da 5 saatlik mahsur kalış
* Cumartesi dönüşün ardından pazar günü motorsikletle günübirlik Susurluk'a gidip Emir Ege'nin 1. yaş doğum gününe katılım




Aklıma gelenler bunlar. Ama sorun değilmiş çünkü bebekler ilk 3 ayda kendilerini korurlarmış. Yani bu bizim arkadaşlar kendilerini bu kadar korudularsa vallahi yaşam azimlerine biz bile hayran kaldık!

Normalde hamilelik öğrenilince alkol tüketiminin bırakılması, çiğ yemeklerden sakınılması, vitaminler alınması, sabahları süt yumurta yenmesi, düşük olmasın diye çok atlangoç hareketlerden kaçınılması falan isteniyormuş. Efenim biz de işte öğrenir öğrenmez bir günde herşeyimizi değiştirdik. Ama önceki 8 hafta için çocuklar kendi hayatlarını kendileri kurdular. Kendi mücadelelerini kendileri verdiler ve hayata tutundular. İyi ki de öyle yapmışlar, burdan sonrasını biz devraldık, artık bize düşeni yapıcaz..

Tabii bir de bu arkadaşların oluşma ihtimalleri var.. İlk öğrendildiğinde akla gelen ; ailede ikiz var mı ? Cevabımız : ikimizin ailesinde de yok. Meğer genetik etkiyle oluşan ikizler çift yumurta ikizleriymiş. Akla gelen ikinci soru ise tüp bebek olup olmadıkları. Buraya kadar okuduklarınızdan tüp bebek de olmadıklarını sanırım anlamışsınızdır :)

Peki bu insanlar nasıl oldu da 8 hafta boyunca hiç farketmediler ? Kardeşim senin miden de mi bulanmadı ? Kusmadın mı ? Hayır yani o kadar hafta adet kanaman da olmadı da nasıl şüphelenmedin ? Evet bunlar sizin de aklınıza geldi di mi ?

İşte bunların bir kısmını bünyeyle bir kısmını cahillikle açıklayabilirim! Anneciğim de bana hamileyken hiç kusmamış, bulanmamış, çok sağlam bir kişi olduğundan iki hamileliğinde de taş gibiymiş. Heralde ben de ona benzemiş olmalıyım ki bu belirtilerin hiçbirisi bende vuku bulmadı. Haaaa aslında bir ara Japonya'da bulantım oldu bak, ama o kadar çok sushi yedim ve ordakiler urdakilerden o kadar farklı ki ben de çiğ çiğ yediklerimden oldu sandım. Hatta hala öyle düşünüyorum. Sushi'yi zirvede bıraktığım an Tsukiji Fish Market'te sabah 6'da yediğim o suhsi tabağıydı. O bile beni kusturamadıysa iki çocuğun sebep olabileceği mide bulantısını bünyem çoktan kabullenmiş olmalıydı.



Diğer konuya gelecek olursak.. Sene sonunda bebek yapmak için çalışmalara başlama niyetimiz vardı aslında. Ocak ayındaki doktor kontrolümde de Herman Bey bana dedi ki kızcağızım doğum kontrol hapını bırak da bünyen biraz normale dönsün, başka yöntemler kullanın. Yılın ortasından sonra da Folik Asit haplarına başla, vücut bebeğe hazırlık yapsın. Tamam doktor bey dedim hemen bırakalım! Heee işte bıraktık ve başka yöntemlere geçiş yaptık. Ama işte demek ki tam geçiş yapamadıysak..

Düğünden önce adet olmayı beklerken olmayınca ilk olarak düğün hazırlık sürecine verdik. Aman strestendir, ne biliyim koşturmacadandır, ha olurum ha olucam.. Hayır yani sanki olacakmışım gibi karnıma da ufaktan ağrılar giriyor, fakat gelen giden yok. Sonra ara ara ufak kanamalar falan olunca ben dedim "tabii ki de hapı bıraktım bak vücudum anca alışıyo böyle yavaş yavaş olucak demek ki. Sonraaa hayatımın hatasını yaptım ve internette konuyla ilgili araştırma yaptım! Google'a dedim ki "doğum kontrol hapı sonrası adet gecikmesi". Aaaaa bir de ne göreyim bu çok normalmiş meğer! Haptan sonra ilk ay adet bile olmayabilirmişiz, az az ufak kanamalar olabilirmiş, herkesler birbirini telkin etmiş "aman canım bende de aynısı oldu" falan gibi bir sürü yazı. Ben ne yapabilirim bu durumda yani ? Şüphelenmemek benim suçum mu yani ?

Peki hangi noktada kafam yerine geldi ? Balayından döndükten sonra aklımdaki soru işaretlerini silmek için bir test almak aslında aklıma geldi bak gelmedi değil. Ama bunu sürekli erteledim ve de unuttum. Taaa ki bir pazar günü Bağdat Caddesi'nde beyimle dolanırken kokusunu aldığım simidi, gözümün gördüğü mantıyı, dumanı tüten döneri nasıl canım çektiyse, dedim bu işte bir terslik var! Bunu kocacığımla paylaştığımda ( bak nasıl rahatsam adamla öncesinde şüphelerimi bile paylaşmamışım! ) günün geri kalanında ha aldık ha alıcaz, aa nöbetçi ezcane nerde var ki, aaa şu dükkana da girelim gibi günü hafife almalarla akşamı ettik ve sonunda eve dönerken hava kararmış haldeyken nöbetçi bir eczane zorla karşımıza çıktı da gittik test aldık.

Eve geldik, bende hala tık yok ben yemek hazırlıyorum. "Yahu gidip işer misin artık şuna" uyarısıyla birlikte nazlana nazlana gittim. Testin gerekliliğini yerine getirmemin ardından yaklaşık 5 saniye sonra orada o çizgi belirdiğinde ben daha çizgi çıkınca ne oluyodu kısmını okumakla meşguldüm. Testi banyoda bırakıp dışarı çıktım ve kocacığıma dedim ki "bunda çizgi çıktı ama 5 dakika bekleyin diyo, bence bekleyelim."

10 dakika sonra da çizgi orada durduğu için artık gebelik durumu onaylanmıştı. Fakat tabii ki doktora gidip bi baktırmadan olmaz diyip hemen telefona sarıldım. Hemen yarın sabaha randevu talebim tabii ki de olumlu karşılanmadı, Herman Bey'in programı genelde doludur çünkü. "Yaa durum acil ben galiba hamileyim acil doktor beyle bi kısacık görüşmem lazım" diyince telefondaki sesin kıkırdaması ve "o zaman siz sabah bölüm sekreterliğiyle görüşün" demesi üzerine vitesi geri takıp işi sabaha bıraktık. Tabii o gece uyuyabilirsen..

Hayır yine de bi acaip sevindik aslında. "Nasılsa istiyoduk sadece bira erken olmuş oldu" görüşünde birleşerek sabahı ettik. 8'de dikildik tabii hastaneye, doktor gelirse hemeen bi görüşelim diye atmaca gibi bekliyoruz. Sekreter hanımlar saolsun "tamam Herman Bey gelince hemen alırız" dediler ama tedirginlik tabii, sürekli bir kendini gösterip hatırlatma isteği oluyor insanın içinde. Kızlar da bir yandan bize bakıp kıkırdamayı ihmal etmiyolar tabii, muhtemelen de komik görünüyorduk :)

Geri kalanı malumunuz.. Ama asıl macera işte o gün başladı :)

20 Ağustos 2015 Perşembe

Haberin Ailelerle Paylaşılması! Bu İş Tutar mı ?

Hamileliğimin teyit edilmesi ve de ikiz bebek haberinin alınmasının ardından afyon yutmuş gibi geçirdiğimiz birkaç günümüz oldu. Hatta haberi aldıktan sonra iş yerlerimize dağıldık ve sanki aramızda bir sır varmış gibi gün içinde ara ara whatsuplaştık. Akşam evde neler oldu onu hiç hatırlamıyorum zira sonraki birkaç gün gerçekten kayıp benim için..

Aile eşrafına nasıl haber versek diye düşünürken, iki ailenin de boşanmış olmasından ötürü 4 farklı evi ziyaret etmek gerektiğini idrak ettik. Önce beyimin annesini eve davet ettik ve Cuma akşamı artık haberi bizden başka birisi daha biliyordu. İlk tepki beklediğimizden sakin gerçekleşti. Sakin mizacıyla bizi bizden alan kayınvalidem “hem de ikiz” dememizin üstüne “olsun” diyince tamam dedik bu iş o kadar da tutmadı galiba..

Ertesi sabah gelinin annesi için yollara düşüldü, İstanbul’un diğer ucuna kahvaltıya gidildi. “Ay nasıl söylesek” diye birbirimize bakınırken daha sofraya oturmadan söyledik tabii ki J    
     -  Sana bir haberimiz var
          -  Ay yoksa hamile misin ?
     -  Evet!
  Sarılmalar, “ayyyy ne çabuk”, “aman ne güzel haber” gibi diyaloglar, gözlerde dolmalar vs.
     -  Ay bizim bir haberimiz daha var.
     -  Nasıl yani bi haber daha ? Daha ne var ?
     -  Bebek 1 değil 2 tane. Yani ikiz.
  Açık kalan bir ağız, birtakım şaşkınlık nidaları, daha fazla gözyaşı ve sarılmalar.
Evet gelinin annesi beklenen şaşkınlığı ve heyecanı bize verdi, galiba bu iş tuttu..

Kahvaltı sonrası aynı site içerisinde oturan gelinin babasına geçiş. Sakinlikte kayınvalideyi geçen bir ağırbaşlılıkla karşılanan haber. “Dede oluyosun hadi bakalım, eheheh!” gibi şakalaşmalarla ortaya çıkan heyecan belirtileri işi biraz kurtardı.. Yok yok bu iş tutmadı galiba..

Bir sonraki durağımız damadın babası ve eşi, ancak öğlen-akşam yemeği arası bir zamana gelmişiz artık tabi İstanbul turu yaptığımız için. E tabii yemekte sofraya koyulan şarap, kadehler falan derken “tam zamanı, yapıştır haberi” bakışmamızın ardından ;
       -   Aaay ama Ceren şarap içemez kiii!
       -  Aaa neden içemiyor, hayırdır
       -  Hayır hayır, bir süre içemiycek içinde yabancı maddeler var
       -  Aaaaa yoksa hamile misin ? Ne çabuuuk!
 Tebrikler, öpüşmeler....
        -  Ama tabii asıl haber bu değil!
        -  Aaa neymiş asıl haber ?
        -  Bebekler ikiz!
  Şaşırmalar, çığırışmalar, tekrar öpüşmeler... ve balkona sigara içmeye çıkan dede.. J

Dedenin eşiyle tüm detayları konuştuktan sonra yemeğe oturuldu ve ben sofradaki şarap kadehlerine su dolu kadehimle eşilik ederken, aylarca sürecek alkol mahrumiyetinin ilk darbesini de yemiş bulundum.. Tamam tamam bence tuttu bu iş!

Fakat tabii ki herkese tembihimiz net : haberi yaymak için bir süre bekliycez, 3 aylık riskli dönemi bir geçirelim de ondan sonra insanlara haber veririz! Fesüpanallah!

26 Temmuz 2015 Pazar

Bir Yıl Öncesi, Bir Yıl Sonrası..

Sene 2014..
Aylardan Nisan, günlerden ortaları
Yer Küba, Santa Clara

Kalmadığımız bir otelin roof barındayız.. Hava sağ tarafımızda yağmurlu, sol tarafımızda güneşli, ortada ise bu ikisinin arasında güneş batmakta.. Ellerimizde birer Pina Colada.. Cünkü kaldığımız yerdeki amca bize özellikle burayı tavsiye etmiş, best Pina Colada in Quba demiş.. Küba bizim icin zaten best ever olmuşken bununla taçlandırmışız..
Karşımızdaki duvarda Che'nin demirden silueti.. Çatıda bir oraya bir buraya salınıyoruz, sonra oturuverdik bir masaya. Seyahatin başından beri her gün birkaç kart ile sevgisini döktüren sevgilim işin sonunu fotoğraf makinasının çantasından çıkarttığı bir yüzükle evlenme teklifine bağladı. Bu beklenmedik teklif karşısında sümükler gözyaşlarına karıştıktan sonra sarılmalar, fotoğraflar derken anımızı ölümsüzleştirdik.

Benim icin en güzel evlenme teklifi, en sevdiğim adamdan, en güzel mekanda geldi ben daha ne isterim!



Sene 2015..
Aylardan Nisan, günlerden bir sene öncesinin aynısı
Yer Istanbul Florence Nigthingale Hastanesi, Şişli

Doktor Herman İsci'nin odasında durumu anlatmaya çalışıyoruz. "Yani aslında biz test yaptık pozitif çıktı ama emin de olamadık şimdi nasıl oldu" falan gibi saçmalamalar arasında doktor beyden "evet bunlar kocaman olmus" "çoğul gebelik" gibi laflar duyduk ve tek yapabildiğimiz aptal aptal birbirimize bakmak oldu. Detaylı muayene sonrasında doktorumuzun söylediklerini soru bile soramadan ağzı açık bir halde dinleyip, sadece elimdeki saçma kağıda not edip odadan ayrıldık.

Bir gece önceki "hamile miyim lan ben şimdi?" şokundan bile çıkamamışken hastaneden çıktığımızda elimizde iki adet bomba vardı ; Evet hamilesin. Üstelik 1 değil 2 bebek var içinde.

Hastaneden metrobüse doğru yürürken kafamızdan geçenleri hatırlamak pek mümkün değil ama zannımca o aptal gülümseme bütün gün yüzümüzden gitmedi.İdrak süreci yaklaşık bir haftayı aldı ve ancak sonrasında ilk olarak ailelerimizi durumdan haberdar edebildik.

Bu aşırı mutlu hikaye işte böyle başladı.. Tam da evlenelim dedikten 1 yıl sonra hayatımıza giren ikizlerimiz bize hayatın çok da planlı olmadığını, önümüze geleni yaşamak durumunda olduğumuzu bir kez daha hatırlattılar. Bu kez de planı onlar yapmıştı..