Ekim ayı içerisinde kontrollerimiz artık haftada 1'e kadar düştü. Ha geldi ha gelecek derken günler günleri kovaladı. Her seferinde doktor doğum için gün verecek diye gittim fakat 21 Ekim'e kadar doktorum "bugün git haftaya gel" demeye devam etti. 21 Ekim'deki kontrolde artık 27 Ekim sabahı için netleştik ve hastane rezervasyonlarımızı yaptırdık. Koyduğumuz tarih öncesinde bebeklerin bir atak yapmayacağını umarak son günlerimize giriş yaptık.
Son 2 güne kadar herşey yolundaydı, sırt ve bel ağrılarım en azından katlanılabilir seviyedeydi diyebilirim. Fakat pazar ve pazartesi günleri artık ne yana dönsem ağrıyan kemik ve kas bütünü oldum. Yataktan kalk, koltuğa yat, ordan kalk öbür koltuğa otur, sağa dön, sola dön derken acılar içindeki o son 2 günü nasıl geçirdim bir ben bilirim bir de annem.
27 Ekim salı sabahı 5:30'da ekip olarak yola koyulduk ve 6:00'da hastanedeydik. Aslında doğum saati olarak 8 demiştik, doktor en geç 7'de hastanede ol demişti. Fakat Kadıköy'den Şişli'ye bir haftaiçi sabahı trafik hesaba katıldığında, bir de bu konuda ekstra takıntılı kocam da işin içine girdiğinde sabah 6'da kendimizi hastanede bulduk. Hastane ekibi : ben, kocam, annem, kayınvalide, kayınpeder.
Sonunda günlerdir kapağı açık duran kırmızı valizimin kapağı kapandı ve 27 Ekim salı saat 05:30'da 2 kişi olduğumuz evimize 4 kişi dönmek üzere yola çıktık.
Hastanede bizimle aynı anda gelen bir hamile bayan daha vardı, sanırım benden önce o doğuracaktı. Ekipler yandan yandan birbirini süzerken minik selamlaşmalar ve gülümsemelerle önce onlar sonra da biz odamızın yolunu tuttuk. İstanbul Florence Nightingale 307 numaralı odayı yarı suit olması sebebiyle öncede ayırtmıştık zira herkes ziyarete gelenler hödöö diye direk hamileyle karşılaşmasınlar diye mümkün olursa suit oda almamızı tavsiye etmişti. İyi de etmişler, memnun kaldık.
Odamıza çıktık yerleştik ve beklemeye başladık. Tabii ben aç susuz beklediğim için biraz da bitkinlik vardı üstümde. İkiz doğururken sezeryan mecburi değil tabii ki de ama bizim tek keselileri normal doğumla doğurmak riskli olacağı için doğum yöntemimiz zaten sezeryan olacaktı. Ben de tamamen uyutulmak istemedim, epidural yapalım dedim. Doktorumuz da durumu uygun gördü. Saat 8:00 gibi beni almaya geldiler, sedyeyle ameliyathaneye doğru yola çıktık.
Sedyede yatar haldeyken hastane koridorlarından geçmek tam bir film sahnesi gibiydi. Tavandaki ışıklar, yanımdan geçen insanlar, ameliyathane girişinden itibaren yeşil önlüklü ve rengarenk bandanalı doktorlar, hemşireler ve daha bilmediğim kimler kimler.. Uzun yolun sonunda ameliyathaneye girdik, Herman Bey de ekibiyle ordaydı. O da nesi ? İçerde 15 kişi falan var. Dedim heralde bunlar hazırlık için burdalar ya da daha operasyon başlamadığı için girip çıkıyorlar.. Hahaaa meğer hepsi doğum ekibiymiş! Resmen "biri tuttu, biri iğne batırdı, biri ilça verdi, biri monitöre baktı, biri doğurttu, biri bebeği aldı..." diye uzaytabilecek işlemlerin her biri için ayrı kişi varmış!
Önce epidural için sırtımda giriş yolu açıldı. Bir doktor hareket etmemem için beni önden tuttu, diğeri de sırtımda bişeyler açtı. Acısı derseniz çok anlık ve azcık bir acıdır hatırımda kalan. Sanırsam kan alınırkenki iğne giriş hissinden hallice birşey. Bir süre sonra da açılan yerden iğneyle ilaç verilince bende yavaştan uyuşukluk başladı. Belimden aşağısı hafif bir karıncalanma hissiyle başlayan ve hissizlikle sonuçlanan 2-3 dakikanın içinde artık operasyona hazırdı. Kafamın önüne de bir mavi örtüyle perde çekildii, kocamı da içeri aldılaaar ve başladılar.
Başladılar derken kimse bana başlıyoruz falan da demedi, ben de bişey hissetmedim aslında :) Ama baktım herkes toplaştı, bi ittirme kaktırma işlemi başadı, dedim heralde başadılar. İttirme kaktırma dediysem de öyle anlaşılır birşey de değil yani. En ufak bir acı yok! 2-3 dakika içinde de ilk çığlık duyuldu zaten! O arada biz kocamla perde arkasında sohbetteyiz yani o kadar hızlı olacağını hiç beklemiyorduk. İlk çığlık ağlamaya dönüp yankılanmaya devam ederken, kardeşinin çığlığı da araya girdi. Anlıyacağınız ortalık çığlık kıyamet! :)
Yanlış hatırlamıyorsam birkaç dakika içinde de bebeklerin ilk temizliklerini yapıp yanımıza getirdiler. Birini bir yanağıma diğerini diğer yanağıma yanaştırdılar, hayata ilk pozumuzu verdik ve bebek odasına doğru yola çıktılar. Onların ardından kocamı da dışarı aldılar ve anladığım kadarıyla dikiş işlemi başladı. Doğum sırasında üstümden büyük bit yük kalkmış gibi hissettim, ama gerçek anlamda :) Yani o koca göbeğimin bir anda iniverdiğini hissettim resmen. Bebeklerin sesini duymaksa enteresan bir deneyimdi. Aylardır içimdeki adamlarla hep uzaktan ve tek taraflı sohbet ederken, 1 dakika içinde bana aylardır söyleyemediklerini bağırır gibilerdi. :)
Bir grup insan ameliyathaneden çıktıktan sonra benim de ağzıma bir ağızlık verildi (ay onun adı ne hiç bilmiyorum). Nefes alın biraz sakinleşin dediler. Meğer gazı basmışlar ayol, hooop diye uykuya dalıverdim :) Kendime geldiğimde sedyeyle ayılma alanındaydım, hemen sonrasında ise odaya çıkardılar. Toplam 1,5 saat içinde herşey oluvermiş ve doğum sağlıkla gerçekleşmişti.
Ya da aslında herşey yeni başlıyordu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder