17 Mart 2016 Perşembe

Yoğum Bakıma Giriş A101

Doğum sonrası odaya geldim, zaten hep kendimde olduğum için bir ayılma sürecim olmadı. Bacaklarımı tabii ki hala hissetmiyordum ama hızlı şekilde uyuşukluğum açıldı. 4-5 saat sonra tamamen hissedebilir duruma gelmiştim. Kesilen yerimde koca bir bandaj ve sonda olduğu için zaten yerimden de kalkmam gerekmiyordu. Tabii anestezi aldığım için sonrasındaki tatsız tutsuz çorbalar, kompostolar gelip gidiyordu.
O güne dair canımı yakan tek şey akşamüzeri beni yürütmeleriydi! Arada pansumana geldiler, o da fena diildi ama o odada 1 tur atabilmek için çektiğim acıyı ne sen sor ne ben söyliyim! Bir kolumda annem bir kolumda hemşireyle gözümden yaşlar gele gele odanın bir ucundan diğer ucuna kadar yürüyebildim. Sonrasında zaten iyileşme sürecinde çok da bir ağrım sancım olmadı, herşey yolundaydı. Tabii ki normal hareket edebilmek biraz zaman alıyor, neticede karın bölgesi oturup kalkarken kullanılan bir bölge ve orada dikişler oluyor.

Bebekleri ben odaya geldikten kısa süre sonra yanıma getirdiler. Ben gelene kadar ahali bebekleri bebek odasında seyretmişti zaten, odaya geldiklerinde de mis gibilerdi. Beyaz beyaz tulumları giyinmiş kuşanmış iki minik adam odanın gözdesi oluverdiler. Kucağıma almakta çekinmedim ya da zorlanmadım ama emzirmeyi öğrenmek biraz zaman aldı :) Bebekler biraz da erken doğdukları için emme refleksleri normal zamanda doğan bebeklere göre daha zayıftı. Dolayısıyla iki taraflı bir öğrenme durumu söz konusuydu. Zaten ilk etapta sütüm de gelmediği için olay sadece emzirmenin tekniğini öğrenmekle ilgiliydi.
İlk günümüz ziyaretçilerle, pansumanlarla, bebekleri seyretmekle geçti. Gece yanımda tecrübeli kişi olaraktan annem kaldı. Bebeklerin birini benim diğerini annemin gözü önüne yatırarak geceyi yarı uyur yarı uyanık geçirdik. Zaten hemşireler de sık sık odaya geldiler. Beslenme olayı ise zaten pek süt gelmediği için mama ile devam etmekteydi. Ben de makinayla çektirerek ve de emzirmeyi deneyerek süte yol açmaya çalıştım.

İkinci günümüz biraz sıkıntılı başladı. Bebekler beslenme konusunda biraz sıkıntı çıkarıyorlardı, mamayı da memeyi de reddediyorlardı. Deniz az da olsa alıyordu ama Barış kesinlikle almıyordu ve bir zaman sonra da kusmaya başladı. Öğlen gibi bebekleri yıkayacaklarını söyleyip bize de göstermek için anne-baba takımını bebek odasına çağırdılar. Biz ancak orada çocuk doktoru hanımla adam gibi karşılaşabildik. Ondan önce sadece ilk gün 2 dakikalığına odaya uğradı, "herşey yolunda, daha uzun konuşmak için en yakın zamanda uğrayacağım" dedi ve gitti. İkinci görüşmemiz de bebek odasında bebekler yıkanırken oldu. Orada da bu beslenememe sorunundan bahsettik, sorduk. Bir kan testi yapmamız lazım, sonucuna göre konuşucaz dedi. Ne olabilir peki diye sorduk, çok net cevap alamadık sadece yoğun bakıma gönderebiliriz önlem olarak dedi ve devamını getirmedi.

Odaya çıktık, bebekleri yanımıza getirdiler. Barış yememe durumunun üstüne bir de sarı-yeşil renkte kusmaya başlamıştı. Akşam 6 gibi kan tesleri de geldikten sonra nöbetçi çocuk doktoru geldi ve bebekleri yoğun bakıma almamız gerektiğini söyledi. Beslenemedikleri için kan şekeri düşme durumu olabilirdi ve daha ileri tetkikler yapılması gerekebilirdi. Durum pek bir muallaktayken bebekler yan hastanenin (Şişli Florence Nightingale) bebek yoğun bakım ünitesine götürüldü. Bu arada da bir takım saçmalıklar oldu tabii. Biz giderken bize haber verin biz de gelicez dedik, tamam dediler. Sonra sorduğumuzda bebekler gitmişti bile. Neymiş efendim bizi aramışlar da odanın telefonu cevap vermemiş! Kardeşim bir kat yukarı çıkıp odaya gelemiyor musunuz ? Neyse işte birtakım tartışmalar falan ama neticede iki bebeğimizi de yan hastaneye yoğun bakıma yolladık.

İkinci gecemizi bebeklerden ayrı geçirdik. Biz annemle bir odada, onlar yan hastanede küvezdeydiler. Ben 2-3 saatte bir görmeye gittim, sağabildiğim sütü götürdüm ya da emzirmeye çalıştım. Deniz'in durumu toparlanıyordu fakat Barış hala beslenmeyi reddettiği için serum taktılar. Mideden gelen sarı sıvıyı dışarı alabilmek için de midesine burundan bir hortum indirildi ve tetkikler yapılmaya devam edildi.

Üçüncü gün Deniz'i emzirmeyi başardım ama tabii gelen süt çok az. Hemen hastane tipi bir sağma makinası kiraladım. Zira onların çekme gücü daha kuvvetli olduğu için daha faydalıymış. Barış'ın durumuysa stabil, çocuk hala beslenemiyordu ve serum vermeye devam ediyorlardı. Bu arada günlerden 29 Ekim olması sebebiyle doktorlar izinde, nöbetçi doktorlar var. Yoğun Bakım'ın sorumlu doktoru Şükran Hanım'ın uzaktan da olsa durumu takip ettiğini söylediler, biraz bekleyip durumunu takip edicez dediler. Bu arada doğum doktorum Herman Bey'le görüştüm, o da Şükran Hanım'la konuştu durumla ilgili bilgi alıp bana geri döndü. Durum kontrol altında merak etmeyin, tetkikler yapılıyor, ne olduğunu anlıycaz dediler.

Neticede bebeklerin hayatta üçüncü, yoğun bakımdaki ikinci günlerinde onları orada bırakıp eve dönmek zorunda kaldık. Deniz'in durumu iyi olsa da Şükran Hanım görmeden çıkartmak istemediler, biz de onun için iyi olacaksa kalsın tabii dedik. Gece 12'ye kadar hastanede kaldık, ara ara görmeye gittik, gece de annem, ben, kocam eve döndük..

İki gün önce evden 3 kişi çıkarken dönüşte 5 kişi olmayı planlamıştık. Fakat hayat bize başka planlar yapmıştı. Odalarının kapısını usulca kapatıp, kendimde kalmaya çalışarak yatağa girdim. Benim başka bir misyonum daha vardı ; süt vermek! Ve üzüntü sütün gelmesini engelleyebilecek unsurlardan en önemlisiydi. Dolayısıyla üç günlük anne olarak yoğun bakımda kalan bebeklere üzülmeyi kesmeli ve sütüme odaklanmalıydım. Sonuçta hastanede kontrol altındalardı ve benim sütün onlara en iyi gelecek şeydi.. İşte annelik benim için o gün başlamıştı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder